“15 Temmuz… Dört yıl önce, ülkemizin başına çorap örmek isteyen bir çetenin kalkışmasının yıldönümü. Bu vesileyle demokrasi şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.”

Ekonomi

“15 Temmuz… Dört yıl önce, ülkemizin başına çorap örmek isteyen bir çetenin kalkışmasının yıldönümü. Bu vesileyle demokrasi şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.”

“15 Temmuz… Dört yıl önce, ülkemizin başına çorap örmek isteyen bir çetenin kalkışmasının yıldönümü. Bu vesileyle demokrasi şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.”

İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MERAL AKŞENER’İN, 14 TEMMUZ 2020 GRUP TOPLANTISI KONUŞMASINDAN…

“Ermenistan’ın, can Azerbaycan’ımıza yaptığı saldırıda, şehit düşen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Haklı davalarında her zaman yanlarındayız, yanlarında olmaya da devam edeceğiz. İktidardan da, bu zor zamanlarında, kardeşlerimizin yanında durma iradesini göstermelerini bekliyoruz.

Sakarya’da, havai fişek fabrikasındaki patlamada kaybettiğimiz, emekçilerimizin yasını tutarken, bilinçsizlik, plansızlık nedeniyle, 5 gün önce yaşanan ikinci bir patlamada, şehit verdiğimiz askerlerimize kahrolduk. Ruhları şad olsun. Allah, ailelerine, sevdiklerine sabır versin. Milletimizin başı sağ olsun.

Türkiye bu hafta önemli bir gelişmeye sahne oldu. Sultan Mehmet Han’ın emaneti Ayasofya, artık tamamen ibadete açılacak. Milletimizin bir beklentisi yerine getirildi. Hayırlı olsun.

Ayasofya ibadete açılsın, ama siyasete kapatılsın.

19 Kasım 1936 tarihinde düzenlenen tapu evrakında, Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinden sonra, yeni Türk devletinin kayıtlarına Ayasofya’yı, Cami-i Şerif olarak tescil eden ikinci kişi, o beğenmediğin Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Ayasofya’nın Osmanlı dönemindeki fatihi Sultan Mehmet Han;

Cumhuriyet dönemindeki fatihi de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Aziz milletim;

39 yaşındaki Emine. Kardeşlerine hem abla, hem de anne olan Emine. Eşinden ayrıldıktan sonra, bir yandan üniversite okuyan, bir yandan da çalışıp, çocuğuna bakan Emine. Kimseye boyun eğmeyen Emine. Evladı; “Anne lütfen ölme.” diye feryat eden Emine. Evladının gözleri önünde, bir kadının canına kıyacak kadar alçak bir adam, Emine’nin canına kıydı. Ama iktidardakiler, Emine Bulut’u, bir köprüyü konuştukları kadar konuşmadılar. Mesela, 31 yaşındaki Fatma. Eşini kaybettikten sonra, 3 çocuğuyla yaşam mücadelesi veren Fatma. İki işte birden çalışıp, evlatlarının nafakasını çıkaran Fatma. Kanserin bile, yüzündeki tebessümü solduramadığı Fatma. İş arkadaşı tarafından öldürüldü. Ama iktidardakiler, Fatma Şengül’ü, bir otoyolu konuştukları kadar konuşmadılar. Mesela, 17 yaşında evlendirilen Rabia. Hamile kalınca, okulunu bırakmak zorunda kalan, çocuk Rabia. Herkese güvenen, altın kalpli Rabia. Çocuğunu göstereceğini söyleyen, eski eşine de inandı, ve pusuya düşürülerek öldürüldü. Ama iktidardakiler, Rabia Tümkaya’yı, kanal çılgınlığını konuştukları kadar konuşmadılar. Konu rant olunca, konu beton olunca, konu üç-beş kodaman olunca, konu bezirgan saltanatı olunca, hesap makinesiz hesap yapabilenler, Kadına dair hesabı hiç yapmadılar… Türkiye’de sadece geçen yıl, 474 kadın öldürüldü. İktidarlarının son 10 yılındaysa, Türkiye’de 3 bine yakın kadın öldürüldü. İçlerinden biri çıkmış, “Ak Parti’den önce kadının adı yoktu.” diyor. Kadının adı, bu kadar cinayetle konacaksa, konmaz olsun. Ceren’ler, Gamze’ler, Emine’ler, Fatma’lar, Rabia’lar ve daha niceleri… Öldürülen kadınlarımız. Şiddet gören kadınlarımız. Çocuk yaşta evlendirilen kızlarımız. İşyerlerinde, evlerde tacize uğrayan, “Namusuna boğulup susan” kadınlarımız.

Nazım Hikmet’in tarifiyle; “Sofradaki yeri, öküzümüzden sonra gelen kadınlar, bizim kadınlarımız.”

Şurada konuştuğum süre boyunca bile, Türkiye’nin dört bir yanında, Ne acılar yaşanıyor, Ne canlar yakılıyor, Ne yürekler kanıyor, umurlarında bile değil… Acılar yaşandıktan sonra konuşmalar yapmak, nutuklar atmak yetmiyor. Gereğini yapacak, kadına kalkan o eli kıracaksınız. Gereğini öyle bir yapacaksınız ki, kadına musallat olmaya kalkan, bir daha düşünecek. İktidar olmak, işte böyle bir bilinç, böyle bir irade gerektirir. İktidar olmak, kadını korumayı, çocuğun üstüne titremeyi gerektirir.

Çünkü; kadının huzursuz, çocuğun mutsuz olduğu ülkede, herkes huzursuz olur, herkes mutsuz olur…

Ama Türkiye’yi yönetenler, bırakın gereğini yapmayı, mağdur olana “Sus otur.” demeye bile cüret ediyorlar. Bir kardeşimiz, diyanet’e telefon açıyor, ve soruyor; “Eşim beni dövüyor. Ne yapayım?” diyor. Hutbelerinde, “haramdan, hırsızlıktan, milletin hazinesine el uzatmanın günahından” bahsedemeyen bu dönemin diyaneti, “Alttan al, “bir daha yapmayacağım” de, sus otur.” diyor.

“Hanımını döven, Allah’a ve Resulüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.” diyen Peygamber Efendimiz’den bahsetmiyor. Aslında insanlık utanıyor, ama bunlar utanmıyor…

Aziz Milletim, değerli milletvekilleri;

İşte bu nedenle, bugün Milletin Kürsüsü’nün sahibi, kadınlarımız olacak.

Hala ve inatla duymazdan gelinen, cefakar kadınlarımız…

Bugün kürsüye, boşandığı eşinden şiddet gören bir kardeşimiz gelecek.

Yaşadıklarından sonra, bir hukukçu olarak meslektaşlarına, “Tutuklama tedbiri ben öldükten sonra mı uygulanacak?” diye soran, avukat Ezgi Ulugün kardeşim sizlere seslenecek.

Buyurun Ezgi Hanım, kürsü sizindir.

Teşekkürler Ezgi kardeşim…

İstanbul Sözleşmesi diyor ki; “Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı önlemek için, gerekli yasal tedbirler alınmalıdır.”

İstanbul Sözleşmesi diyor ki; “Devlet, kadına şiddeti önleyecek, etkili ve kapsamlı politikalar geliştirmelidir.”

İstanbul Sözleşmesi diyor ki; “Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için, gerekli finansman ve insan kaynağı sağlanmalıdır.”

Sözleşme diyor ki; “Kadının, erkeklerden daha aşağıda olduğuna dair önyargılarla, mücadele edilmelidir.”

Hepiniz bilin ki, İstanbul Sözleşmesi, kadınlarımız için kıymetlidir.

Ve bu sözleşmeyi, özgüveni gelişmemiş birkaç korkağa ezdirmeyiz, ezdirmeyeceğiz.

Aziz mllletim;

Kadınlarımızın tek sorunu şiddet değil.

İş hayatında yaşadıkları da, en az şiddet kadar önemli bir mesele.

Gerçek şu: Türkiye, hala kadınların iş hayatına katılımında, dünyanın çok gerisinde.

Her üç kadınımızdan, yalnızca biri işgücüne katılabiliyor.

Gerçek şu: Yalnızca son birkaç yılda, sayısı 2 milyona dayanan, “üniversite mezunu ev hanımı” yarattık.

Gerçek şu: İşgücüne katılmayan, üniversite mezunu kadın ve erkekler arasındaki fark, son 20 yılda, 25 binden 800 bine çıktı. Yani tam 32 kat arttı. Yapılan tüm çalışmalar gösteriyor ki, Kadın iş bulamıyor. Hadi buldu diyelim, erkek kadar kazanamıyor. Hadi kazandı diyelim, işinde bir erkek gibi yükselemiyor. Kadınlarda kayıt dışılık oranı, erkeklerin neredeyse 1,5 katı. Kadın girişimci sayımız, yıllardır olduğu yerde sayıyor. Avrupa’daki her 3 işletme sahibinden biri kadınken, Türkiye’ de bu oran 10’da bir. 21’inci yüz yıl Türkiye’sinde kadının durumu işte bu. Oysa aynı Türkiye, geçen yüzyılın başında, kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren ilk ülkelerden biriydi. Cumhuriyeti kuranların vizyonuyla, mirasyedilerin çapsızlığı arasındaki fark işte bu. Şimdi soruyorum sizlere: Madem yuvayı dişi kuş yapıyor; Kadının emeğinden, Kadının üretim gücünden yoksun olduğumuz şu tabloda, Yuvamızı, Türkiyemizi güçlü kılabilir miyiz? Türkiye’yi gelişmiş, refah içinde yaşayan bir ülke haline getirebilir miyiz? Bir kadın olarak söz veriyorum; İnşallah görevi devraldığımızda, Kadınlarımızı, ekonomik hayattan uzaklaştıran tüm sorunları, teker teker ortadan kaldıracağız. Çocuk sahibi kadınların, iş hayatına uyumlarını kolaylaştıracak, sosyal destek programlarının kapsamını genişleteceğiz. Lafta kalmayacak. Kadınlarımıza her alanda pozitif ayrımcılık yaparak, aradaki uçurumu kapatacağız.

İYİ Parti iktidarında, Türkiye’de kadınlarımızın çektikleri eziyet değil, Kadınlarımızın dünya çapındaki başarıları konuşulacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Aziz milletim;

Biz, Türkiye’nin tüm enerjisini tüketen, insanımızın umudunu karartan, bu anlamsız gerginliğin bitmesini istiyoruz. Biz, siyasette çözüm yollarının tartışılmasını istiyoruz. Ve biz, Türkiye’nin her sorununa ortak akılla çözüm bulunacağına inanıyoruz. Bizim hayalimizdeki Türkiye’de, kavga eden iktidar ve muhalefet yok, Tam tersine, ülkesi için bir arada çalışan iktidar ve muhalefet var. Bizim hayalimizdeki Türkiye’de, işsizlik yok, fakirlik yok, bolluk var, refah var. Bizim hayalimizdeki Türkiye’de, kayırılan yandaşlar yok, liyakat var, adalet var. Biz bu hayale; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz. Partili Cumhurbaşkanlığı, çözümsüz tartışmaların, hakaret dışında bir şey üretmeyen kısır siyasetin, israfın ve hukuksuzluğun sistemidir.

İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ise, Türkiye’nin ortak akılla yönetilmesi ve kalkınması projesidir. Demokratik Cumhuriyet, Konuşan Türkiye projesidir.

Değerli dava arkadaşlarım; Biz bu projeyi mutlaka hayata geçireceğiz.

Çünkü milletimizin, en iyiyi, en doğruyu hak ettiğine inanıyoruz.

Çünkü bizim milletimiz, öyle bir millettir ki; Yeri geldiğinde her türlü fedakarlığı yapar.

Devleti için, ülkesi için gözünü budaktan esirgemez.

İşte, yarın 15 Temmuz

Dört yıl önce, ülkemizin başına çorap örmek isteyen bir çetenin kalkışmasının yıldönümü. Bu vesileyle demokrasi şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.



#15Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü, milletimizin vatan hainlerine karşı, ülkesine, devletine ve millî iradesine sahip çıktığı destandır. O karanlık gecede kahramanca mücadele verirken Şehit düşen vatan evlatlarımızı saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

Bugün, iktidarın unuttuğu bu aziz millet, o gün, istiklal ve istikbali için canını ortaya koydu. Akif’in dizelerindeki gerçeği, tüm dünyaya bir kez daha ispatladı; “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz Gelmişiz, dünyaya, milliyet nedir öğretmişiz!” Devr-i iktidarlarında, Türk’ün devletini terör örgütüne teslim edenlere, yazıklar olsun. Ve o devleti, sokaktan toplayıp getiren bu aziz millete, bir defa değil, bin defa selam olsun.

Dava arkadaşlarım;

Milletimizi, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le buluşturacağız. Programımızla, projelerimizle, çözümlerimizle, kadrolarımızla, bu kutlu göreve hazırız. Milletimizi hak ettiği gibi güvenle, huzurla, saygıyla tanıştıracağız. Bollukla, bereketle, zenginlikle buluşturacağız. Yolumuz, hakkın yolu, hakikatin yolu, adaletin yoludur. Yolumuz, Türk’ün yoludur. Ergenekon’dan başlayıp, Kızıl Elma’ya giden bu yolda, Allah yar ve yardımcımız olsun. Sağ olun var olun, Allah’a emanet olun.”

Meral Akşener @meral_aksener @iyiparti Genel Başkanı MeralAksener.com.tr

963 Takip edilen

3,9 Mn Takipçi


Haberi Paylaş: https://www.ktrhaber.com/?p=709

Ekonomi, Foto Galeri, Genel, Gündem, Siyaset, Türkiye